Orman
Bilimsel olarak orman şu şekilde tanımlanmaktadır. "Oldukça sık bir şekilde bir arada bulunan, olgunluk çağında 8 metrenin üzerinde boylanan ağaçların meydana getirdiği, geniş alanları kaplayan odunsu bitki topluluklarıdır." Fakat orman, kendini oluşturan ağaç topluluklarından çok daha farklı anlam ifade etmektedir. Çünkü orman, ekolojik bir sistemdir. Sistem ise, bir bütünü oluşturan ve bu bütünün çalışmasını birlikte sağlayan öğeler, süreçler ve ilişkiler topluluklarıdır. O nedenle ekolojik bir sistem olan orman şu şekilde tanımlanmaktadır: "Orman ekosistemi, ağaçlarla birlikte diğer bitkiler, hayvanlar ve mikroorganizmalar gibi canlı varlıklarla; toprak, hava, su, ışık, sıcaklık gibi cansız çevre faktörlerinin beraberce oluşturdukları karşılıklı ilişkiler dokusunu simgeleyen doğa parçasıdır." Bu tanımlamaya dayanılarak ormanlar, fonksiyonel (işlevsel) açıdan çeşitli tanımlarla nitelenmektedir. Söz konusu tanımlamalardan bazıları aşağıda verilmiştir.
Ormanlar:
-Yenilenebilen doğal enerji kaynaklarının en zenginidir.
-Erozyonun amansız düşmanı, yurt topraklarının bekçisidir.
-Tarım topraklarının sigortasıdır.
-Suyu saklayan, damla damla harcayan bir hazinedir.
-Sel afetlerinin doğal engeli, su ekonomisinin bilgisayarıdır.
-Tüm canlılar için gerekli oksijenin üretim kaynağıdır.
1. Ülkemiz Ormanları ve Ormanların Ekolojik Önemi
Erozyonla mücadelede birçok yöntemler kullanılmaktadır. Ancak, bunlar arasında ilk akla geleni bitkilendirmedir. Bitkilendirme denince de genel olarak ağaçlandırma söz konusu olmaktadır. O nedenle, temel konumuz olan Orman - Erozyon İlişkilerini açıklamadan önce, ülkemiz ormanlarının durumu ve ekolojik önemleri hususunda bilgi verilmesi yararlı görülmüştür. Böylece, ülkemizdeki ormanların erozyonu önleme kapasiteleri hakkında önbilgi sahibi olunması amaçlanmıştır. Ayrıca ormanların ekolojik önemleri de belirtilerek, orman varlığının niçin korunması gerektiği sorusuna da yanıt verilmeye çalışılmıştır. Sırasıyla bu konular aşağıda işlenmiş bulunmaktadır.
1.3.2. Ülkemizin Orman Varlığı
Türkiye'deki ormanlar, ülke yüzeyinin %25.'sını kaplamaktadır. Bunun miktarı 20.2 milyon hektardır. Odun hammaddesi üretimi bakımından ülkemiz ormanlarının ancak %44'ü verimli ormanlardır. Geriye kalan %56'sı ise bozuk, verimsiz ormanlar ile orman içi açıklıklar ve orman içi meralardır.
Ormanlar, tohum veya fidandan yetişmiş veya yetiştirilmiş iseler ve genellikle yapı malzemesi (yapacak odun) için işletiliyorlarsa, bunlara "Koru Ormanları" denir. Uzun boylu kayın, meşe, çam, göknar gibi ağaçların oluşturduğu ormanlar koru ormanları için örnek olarak verilebilir. Koru ormanları, hem iğne yapraklı, hem de geniş yapraklı ağaçlardan oluşabilir. Bunlara "Karışık Ormanlar" denir. Sadece iğne yapraklı ağaçlardan oluşursa "İbreliler" veya "İğne Yapraklı Ormanlar" adı verilir. Eğer sadece geniş yapraklı ağaçlardan oluşurlarsa "Yapraklı" veya "Geniş Yapraklı Ormanlar" olarak nitelenirler. Eğer ormanlar genel olarak kök sürgünlerinden gelişiyor ve daha çok yakacak odun üretimi için işletiliyorlarsa, bunlara da "Baltalık Ormanları" denir (meşe baltalık ormanı gibi). Bazen de iki tip orman bir arada bulunur, buna da "Korulu Baltalık" denir.
Koru ormanlarında ağaçların kesecek yaşa gelmeleri için 50-100 yıl hatta sedir gibi yavaş büyüyen ağaçlar için 150 yıla kadar çok uzun bir süre geçmesi gerekir. Baltalık ormanlarında ise bu süre 10-20 yıldır. Ormanların kesim yaşına gelmesi için geçecek süreye "İdare Süresi" denmektedir.
Ormanların bilimsel esaslara göre belirlenen yıllık üretim gücü bulunmaktadır. Eğer bir ormanda yıllık odun üretim miktarı veya gücü, uzmanlar tarafından belirlenen sınır değerin altında ise bunlara, "Verimsiz Ormanlar", bunun üzerinde ise bunlara da, "Verimli Ormanlar" denir. Türkiye'de ormanların verim gücü ortalama olarak 1 hektarlık alanda yılda 1.4 m3 iken, bu miktar Federal Almanya Cumhuriyeti ormanlarında 5.63, İtalya'da 3.07, Yunanistan'da 2.05 m3/ha/yıl olarak belirlenmiştir (Çağlar, 1992).
Yukarıda yapılan tanımlamalara ilişkin terimleri içeren bir çizelgede, ülkemiz ormanları çeşitli nitelikleriyle ve sayısal değerler olarak aşağıda tanıtılmıştır .
|
Ülkemizdeki geniş yapraklı ormanları oluşturan başlıca yerli ağaç cinsleri şunlardır: Kayın, gürgen, meşe, ıhlamur, dişbudak, kızılağaç, karaağaç, akça ağaç, huş, kestane, şimşir, titrek kavak. "İbreli" veya "İğne Yapraklı" ormanlara ait yerli ağaç cinslerimiz ise: Çam, göknar, ladin, sedir, porsuk ve ardıç gibi ağaçlardır.
Türkiye Ormanları'nın en önemli karakteristiği %98'ine yakın bir kısmının "Devlet Ormanı" olmasıdır. Ülkemizde kişi başına düşen orman miktarı 0.31 hektar olup bunun da ancak 0.14 hektarı verimlidir. Bu miktar ortalama olarak ABD'de 1.3, Avustralya'da 7.2, Kanada'da 18.7 hektardır (Çağlar 1992).
Buraya kadar yapılan açıklamalardan kolayca anlaşılacağı üzere, ülkemizde iyi nitelikli ve artım gücü yüksek ormanlar ve kişi başına düşen orman alanı miktarı çok azdır. Üstelik, bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de ormanlar, gittikçe azalmaktadır. Orman azalmasında en büyük payı olan etken, orman varlığı aleyhine yapılan yasal düzenlemelerdir. Örneğin, 1950-1989 yılları arasında meydana gelen orman kaybının %55'ini (1.372.034 hektar) anayasa dahil, yasalarda orman varlığı aleyhine yapılan değişiklikler oluşturmaktadır (Çağlar 1992). Bu sayısal değerin önemi üzerinde durmak gerekir. Çünkü bu eylem, isteğe bağlı orman azalması niteliğini taşımaktadır. Bu yargıya varmamızın nedeni şudur: Türkiye, arazi yapısı ve iklim karakteristikleri bakımından orman yangınları için büyük risk taşıyan bir ülkedir. O nedenle Türkiye ormanlarının %50'si orman yangınları bakımından hassas bölgelerde bulunmaktadır. Bu elverişsiz ve insanlar tarafından değiştirilme olanağı bulunmayan ekolojik koşullara karşın, ülkemizde orman yangınlarıyla 1950-1989 yılları arasında kaybedilen orman miktarı 675 854 hektardır. Bu miktar, politik nedenlerle yapılan yasal düzenlemelerden kaynaklanan orman kayıplarının yarısından daha azdır. Bir yandan orman varlığımızın bu şekilde azalması, bir yandan da bozuk, kötü nitelikte olması odun hammaddesine karşı olan gereksinimimizin karşılanamaz hale gelmesine neden olmaktadır. Gerçekten ormanlarımızın artım ve gelişme gücü, ülkemizin yıllık odun hammaddesi gereksinimi olan 35 milyon m3'ün yarısını bile karşılayacak durumda değildir (Birler, 1995 ile karşılaştırınız). Bütün bu çeşitli olumsuz nedenlerle, odun hammaddesi gereksinimini karşılayabilmek için, istemeyerek de olsa, ormanların verim gücünün üzerinde üretim yapılma zorunluluğu doğmaktadır. Böylece bir kısır döngü ile yurtta orman azalması afeti yaşanmaktadır. Ülkemizde orman azalmasına neden olan başlıca faktörlerin neler olduğu ve bunların ormansızlaşmadaki payları aşağıda belirtilmiştir . Bunu bir afet olarak nitelememizin nedeni, orman kaybının toprak, nefes alacağımız hava, içeceğimiz su, kullanacağımız enerji, kısacası tüm canlıların yaşam temellerinin kaybı ile özdeşleşmiş bulunmasıdır. Bu şekildeki bir değerlendirmenin anlamı, aşağıda yapılacak açıklamalardan sonra daha iyi anlaşılabilir.
1.3.3. Ormanların Ekolojik Önemi ve Değeri
Orman tahribi nedenlerinin belki en başta geleni, onun sadece basit bir ağaç topluluğu olarak düşünülmesidir. Oysa orman, gelişigüzel bir araya gelmiş ağaç toplulukları olmayıp, son derece ilginç doğal bir sistem, ekolojik bir sistemdir. O nedenle zamanımızda orman sözcüğü yerine daha çok "Orman Ekosistemi" terimi kullanılmaktadır. Onun için doğal bir ekolojik sistem olarak orman şu şekilde tanımlanmaktadır : "Orman ekosistemi, ağaçlarla birlikte diğer bitkiler, hayvanlar ve toprak organizmaları gibi diğer canlılar ile hava, su, toprak, ısı, ışık gibi cansız varlıkların oluşturdukları, karşılıklı etki ve iletişim dokusunu simgeleyen bir doğa parçasıdır." Bu tanımlamadan kolayca anlaşılacağı üzere, orman bir "Yaşam Birliği" olarak nitelenebilir. Bu birliğin esas öğesi olan ağaçlar ortadan kalkarsa, tüm canlılar için yaşamsal düzeyde önemli bir çok olumsuz süreçler cereyan eder. Bu konuyla ilgili olarak ormanın ekolojik değerini ortaya koyan birkaç örnek verilmesinde yarar görülmüştür :
Dünya üzerinde sürekli olarak artıp gelişen biricik hammadde odun hammaddesidir. Onun da kaynağı ormandır. Orman ortadan kalkınca 6000 kullanış yeri, 6000 iş kolu da odun maddesiyle birlikte ortadan kalkar.
Orman, dünyadaki oksijen üreten doğal kaynakların başında gelmektedir. Gerçekten, orman ağaçları bir yılda ürettikleri 93 milyar ton oksijenle, karada yaşayan tüm bitkilerin ürettikleri oksijen miktarında %66'lık bir katılım payına sahip bulunmaktadır. Bu nedenle, ormanların tahribi, nefes alacak havanın yok edilmesi anlamına gelen bir "ekolojik kriz" olarak nitelenebilir.
İyi gelişmiş bir tane kayın ağacı ömrü boyunca (100 yaşına kadar ), gövdesinde 6 ton karbonu kimyasal enerji olarak bağlar. Bunun için de 100 yıllık ömrü boyunca 40 milyon metreküp havayı, fotosentez için yapraklarına alır. Bu süreç, kapalı mekân hacmi 500 metreküp olan 80.000 tane villa havasının bir ağaç tarafından boşaltılması demektir. Böylece ormanlar, atmosferin bozulan karbondioksit dengesini düzeltmede ve sera etkisi olayının şiddet derecesini azaltmada çok önemli rol oynarlar. Bunun sonucunda da global iklim değişikliğini frenlerler. Böyle bir ekolojik işlevle, sadece Tropik Yağmur Ormanları'nın sağladığı ekolojik değerin yılda 3,7 trilyon $ olduğu bildirilmektedir.
Ormanların toprak erozyonunu engellemesiyle yarattığı ekolojik işlevin parasal değeri, tahminlerin çok üzerindedir. Yapılan değerlendirmelere göre, ormanların sadece barajlara gidecek toprakları tutmaları sonucunda, sağladıkları su ve enerji tasarrufu değerinin tüm dünya için bir yılda 6 milyar dolar olduğu bildirilmektedir.
Tropik ormanların bir milyardan çok insan için tatlı su kaynağı olduğu bilinmektedir. Amazon ormanları içinden akan Amazon nehri, dünya tatlı su miktarının beşte birini taşımaktadır. Ne yazıktır ki, bu ormanlar hızla tahrip edilmektedir. Tüm Tropik Yağmur Ormanları'nın yok olma hızı, 1991-1994 yılları arasında %34 oranında artmıştır. Uydu fotoğraflarına göre Brezilya'da yılda ortalama on beş bin kilometrekarelik orman alanı yok olmaktadır. Amazon Yağmur Ormanları'nda kayıp son 4-5 yıl içinde %12-15 civarındadır. (5 Kasım 1997 tarihli Cumhuriyet Gazetesi, Dış Haber Servisi).
Ormanların çevre sağlığı, gürültü, hava, su, toprak kirliliğini önleme, milyonlarca canlıyı barındırma gibi işlevleri de düşünülürse orman tahribinin ne gibi sorunları da birlikte getireceği kolayca anlaşılır. Bu gerçeği Prof. Dr. Bernhard 1935 yılında yazdığı, "Türkiye Ormancılığı'nın Mevzuatı, Tarihi ve Vazifeleri" adlı eserinde şu şekilde dile getirmektedir:
"Türk Milleti ve Türk topraklarının selâmeti için, Türk ormanları çok özel bir dikkatle işletmeye muhtaçtır. Orman varlığına karşı Türkiye'de yapıla gelen bütün dikkatsiz müdahale ve tecavüzlerin neticeleri, yalnız bu varlığı tehlikeye sokmakla kalmayıp, memleket ve milletin kalkınmasını da temelinden sarsmaktadır."
Bundan 62 yıl önce dile getirilmiş olan bu gerçeklerin bugün de benzer ifadelerle tekrarlanması, orman tahribinin günümüzde de hızla devam ettiğinin belirgin bir kanıtıdır. Buna örnek olarak, 13-22 Ekim 1997 tarihinde Antalya'da yapılan XI. Dünya Ormancılık Kongresi Deklârasyonu gösterilebilir. Aşağıda bazı bölümlerinin verildiği bu deklarasyonda da ormanların korunması için uluslararası çağrı yapılmaktadır. Bu da orman tahribinin devam ettiğinin ve tehlike çanlarının çaldığının resmen belgelenmesinden başka bir şey değildir. Aşağıda verilen bölümler iyice incelenirse, bu yargının ne kadar doğru olduğu kolayca anlaşılır.
|