Su EkosistemLERİNİN İNCELENMESİ:
Bir su ekosistemi en küçük su birikintisinden okyanusa kadar değişen ortamlardaki karşılıklı ilişkileri kapsar. Su ekosistemi karasal ve denizel su ekosistemlerinden oluşur. Denizel su ekosistemleri okyanus, deniz; Karasal su ekosistemleri de göl, nehir, ırmak ve sulak alanları kapsar. Ayrıca akarsu ağızları ve haliçleri de ayrı ekosistem olarak alan sınıflama da mevcuttur. Bu alanların tatlı sularla tuzlu suların karıştığı kendine has özellikler taşıyan alanlar olması nedeniyle.
Su ekosisteminde en önemli etkenler: sıcaklık, oksijen, mineraller ve ışıktır.
Ortamların farklılığına karşın, suyun canlılar üzerindeki etkisi bu ekosistemde yaşayan canlılarda benzer özellikler yaratmıştır. Bu sistemlerin topluca incelenmesi ise birçok önemli ayrıntının, fiziksel ve kimyasal bileşenlerin canlıların değişik çevrelerin özelliklerine göre geliştirdiği uyum biçimlerinin, enerji akışı ve besin çevriminde ortaya çıkan özelliklerin göz ardı edilmesine yol açar. Bu nedenle canlıların yaşadığı çevreler belli tipler altında toplanarak incelenir.
Su ekosistemlerini kara ekosistemlerindeki gibi, coğrafi sınırlarla belirlemek çok zordur. Çünkü sular, atmosferik olaylardan, karaların etkilendiği ölçüde etkilenmemektedir. Ancak, deniz, tatlı su ve haliç gibi su havzalarının derinlikleri ve bileşimlerindeki farklı maddeler nedeniyle, sularda da farklı canlı bölgelerinden söz edilebilir.
A - DENİZEL EKOSİSTEMLER:
Dünyamızda, denizler karaların dörtte üçünü kaplamaktadır. Bu geniş alana yayılmış bulunan deniz ortamının farklı derinlikleri ve farklı bölgelerinde, yaygın biçimde, çok çeşitli deniz canlıları yaşamaktadır.
Dünyamızın %71ini kaplayan deniz ve okyanuslar gerek tür sayısı gerekse miktarları bakımından en zengin olduğu yerlerdir. Atmosferdeki oksijenin %70i bu alanlarda yenilenmektedir. Denizlerdeki organik madde üretimi, iklim yapısına ve karalardan uzaklığa göre büyük değişiklikler göstermektedir. Deniz biyomlarında derinliğe ve kıyıdan uzaklığa göre farklı bölgeler belirlenmiştir. Okyanus ekosisteminin alt bölümlere ayrılması, karşılaşılan ekolojik şartların çeşitliliğiyle ilişkilidir.
Okyanusların ortalama derinliği 3700 metre civarındadır. Bunun çok altında derin okyanus çukurları da bulunmaktadır. Okyanuslarda geniş kumluk alanlar, yüksek dağlık alanlar, bitki ve hayvan türlerini barındıran alanlar bulunur.
Okyanusları ve denizleri oluşturan su kütlesi güneş ışınlarının nüfuz etmesi derecesine ve mevsimlik sıcaklık değişimlerine bağlı olarak düşey bir ekolojik katmanlaşma gösterir.
Okyanus ve denizlerdeki canlı türü topluluklarının dağılımında en önemli etken derinliktir. Derinliğe göre deniz ve okyanus bölgeleri üçe ayrılır.
A- 0–200 metreler arasında uzanan ve okyanusların tabanının % 7,6 sını oluşturan kıta sahanlığı veya neritik alan; Neritik alan diye adlandırılan, 200 m derinliğe kadar olan deniz ortamı, tür topluluklarının en zengin oldukları bölgeyi oluşturmaktadır.
Neritik alanlar niçin canlar bakımından çok zengindir?
1-Akarsularla beslenmesi,
2-Güneş ışınını fazla almaları,
3-Oksijen ve birçok çözünmüş maddenin fazla olması nedeniyle, deniz canlılarının en çok yoğunlaştığı bölgelerdir.
Neritik alan deniz canlılarının % 90'ını barındırmaktadır. Örneğin, uskumru, hamsi, som balığı gibi birçok balık türü ve yosunlar neritik bölgede yaşar.
B- 200 metreden 2000 metreye kadar uzanan dipteki ani eğim bölgesinden meydana gelen ve tabanın % 8,1 ni oluşturan kıta şevi ile nihayet okyanusların tabanının % 84,3 ünü meydana getiren abisal alanlar. (2000–6000 metre) ve çukurlar (6000 metreden bilinen en derin yer olan Mariana çukurunda 11.000 metreye kadar)
PELAJİK BÖLGE: Kıta sahanlığının ötesindeki açık denizleri kapsar. Işığın ulaştığı ve ışık miktarının, bitkilerin fotosentez yapabilmesi için yeterli olduğu 0 ila 50–100 metrelik yüzey sularına tekabül eder. Türlerin çoğu da yüzeye yakın bu bölümlerde yaşar. Genel olarak ta ışıklı bölge bulanık denizlerde 10–15 m. Akdeniz ve Karadeniz gibi berrak denizlerde 50 m. kalınlıktadır.
Söz konusu bu bölgenin altında dip bitkileri ve fitoplankton yaşayamaz; yalnızca etçiler veya çürükçül beslenen hayvan türleri canlı kalabilir.
Deniz dibi ile yakın ilişki içinde yaşamayan türlere Pelajik tür denir. Serbest yüzen fitoplanktonlar ve zooplanktonlar ile levrek, hamsi, uskumru, istavrit gibi balıklar pelajik türün örnekleridir.
ABİSİYAL BÖLGE: Güneş ışığının ulaşamadığı derin deniz ve okyanus tabanlarını kapsar. Denizlerin diplerinde canlı türlerinin çeşitliliği azalır. Yapılan araştırmalar bu bölgelerde hidrojen sülfürü besin üretmek için gerekli enerjiyi elde etmede kullanan bakteriler, bazı ışık saçan balıklar ve birçok omurgasız hayvan türünün yaşadığını göstermiştir. Bu bölgelerdeki canlılar daha üst tabakalardan İnen besinlerle beslenmektedirler.
Bu bölgede canlı türlerinin az olma nedenleri:
1-Bu bölgede güneş ışınlarının olmaması,
2- Sular çok soğuk olması,
3- Basınç çok fazla,
4-Besin kaynakları oldukça kıt olması nedeniyle buralarda canlı türleri yok denecek kadar azdır.
Gelgit alanı: Gelgite maruz kalan ve hatta dalga serpintisiyle ıslanan kıyı şeritleri de okyanus alanına dâhil edilmektedir. Özellikle okyanus kıyılarında yer alan ve kendine özgü canlı türleri barındıran alanlardır.
Bu bölgelerde yaşayan organizmalar, gerek gelgitler sırasında birbirini ardınca su altında ve su üstünde kalarak, gerek ortamın yüksek tuzluluğu sebebiyle, okyanus etkilerine maruz kalmaktadır.
Okyanusun büyük bölgeleriyle bağlantılı olarak üç çeşit canlı gurubu ayırt edilir;
PLANKTON; Yüzeyde veya su kütlesinde asıllı duran, kısıtlı hareket yeteneğiyle su akımlarına karşı koyamayan ve bazıları bu nedenle düşey göçlere maruz kalan organizmalar topluluğudur.
NEKTON; Açık denizde yaşayabilen ve deniz akıntıları içinde hareket edebilen canlılardan oluşur; açık denizde yaşayan balık türlerinin çoğunu, kafadanbacakları ve deniz memelilerini kapsar.
BENTOS; Dibe bağlı olarak yaşayan hayvanlar ve bitkiler (bağlı bentos) ile dipte veya dibe yakın bölgelerde hafifçe hareket eden bazı hayvan türlerinden (gezgin bentos) meydana gelir.
Birçok suyosunu, sünger, yumuşakçalar, kabuklular, midye, yengeç ve mercan, denizşakayığı, bazı omurgasızlar ile barbunya, kalkan ve pisi balıkları bentik türlere örnek verilebilir.
BENTİK BÖLGE: Okyanus ve denizlerin tabanına bentik bölge denir. Deniz dibi ile yakın ilişki içinde yaşayan türlere bentik tür denir.
MERCANLAR: Mercan denilen canlıların kireçli iskeletlerinin üst üste yığılmasıyla tropik denizlerde veya sıcak kuşak denizlerinde meydana gelen kayalıklardır. Derinliği az olan sulardaki bu mercan kayalıklarında çeşitli yosun, organizma ve balık türleri yaşar.
Mercanlar; dünya ekosisteminin en karmaşık, en zengin beslenme damarlarındandır. Tuzlu sularda yaşayan balıkların yaklaşık üçte biri mercan artıklarıyla beslenir. Mercanlar bulundukları denizlerdeki diğer canlı türleri için birer barınma ve besin kaynağıdır. Bu nedenle mercanların oluşturduğu resifler, denizlerin canlı çeşidi ve miktarı bakımından en verimli bölgeleridir.
Okyanus ve denizlerde mercanların kapladıkları alanlar fazla değildir. Mercanlar Ekvatoral bölgede su sıcaklığının 20°C ve üzerinde olan sığ ve suları berrak olan denizlerde bulunurlar. Deniz seviyelerinde görülebilecek bir yükselme ve kirlilik mercanlar için en büyük tehlikeyi oluşturmaktadır. Karayipler’deki Barbados adasındaki mercan kayalıkları şimdiden tahribata uğramıştır.
Okyanusların atmosfer ve iklim açısından önemi:
Okyanuslar iklim üzerinde önemli rol oynar. Okyanuslar atmosferle sürekli ısı alışverişi yaptığından Ekvatordaki ısı enerjisinin dağılmasına önemli katkı yaparlar.
Yerkürenin ısı bilânçosunun yarısı hava hareketleri ile taşınırken diğer yarısı okyanus akıntılarıyla taşınmaktadır. Örneğin, Gulf Stream sıcak su akıntısı, Meksika Körfezi'nden başlayıp Atlas Okyanusu'nu geçerek İngiltere'ye ulaşır. Bu akıntı günde 97 km hızla dünyadaki bütün nehir sularının yaklaşık 100 katı civarında bir su kütlesini hareket ettirir.
Okyanusların yüzeyinde dalgaların etkisiyle havaya milyonlarca hava kabarcığı ve tuzca zengin damlacıklar zıplamakta bunlarla savrulan tuzlu sular deniz tuzlarını havaya karıştırmaktadır. Bu süreç, aslında biyosfer dengesi için son derece önemlidir. Okyanuslardan atmosfere taşınan toplam tuz miktarının yıllık 10 milyon ton olduğu hesaplanmıştır.
Havada asılı durumdaki küçük tuz kristallerinin yoğuşma ve yağış oluşumunda önemli etkiye sahiptir. Aerosol denilen küçük parçalar yağmur damlalarının oluşumunda çekirdek görevi yapar. Bunlar olmasa yağışlar daha az iklimler çok kurak olurdu.
Yağmur damlaları yere düşerken havada bulunan aerosolleri yakalayarak toprağa indirir. Yağışlarla toprağa inen bu tozlar, tarlaların verimini arttırmak için kullanılan gübrelerin bazılarının küçük örnekleridir (kalsiyum, magnezyum, potasyum vb. metallerin fosfatları ve sülfatları). Her yıl yağmurlarla kara parçalarının yüzeyine 150 milyon ton gübre düştüğü tahmin edilmektedir.
KARASAL SU EKOSİSTEMLERİ: ( TATLI SU BİYOMLARI) Akarsular, göller, sulak alanlar ve batakl